11 Şubat 2011 Cuma

Micheaaaaaalllllllll, I love youuuu


Top Shop'dan, Micheal Jackson ayakkabılarım. O kadar güzeller ki :) Giymeye henüz kıyamadım.

Çok çok kaliteli değil belki, ama zaten çok da  pahalı değil. O yüzden, olayın o tarafını bu seferlik görmemezlikten gelebiliriz. Ama, çok güzeller. Bunu söylemiştim, di mi? Bakıyorum, evet söylemişim.

Gerçekten bu sonuncu, söz veriyorum.


Oldum olası, hep büyük çantaları beğenmişimdir. Büyük, maskülen, şatafatsız, şekli sabit ve mümkünse uzun saplı. Büzüşen çantaları, yapay derilileri, aşırı süslü olanları, geometrik olmayanları, reklam panosu niyetine üretilenleri bir şekilde beğenemiyorum. Bu yüzden yıllardan beri, alacak çanta bulamadığımdan, çantaya herhangi bir düşkünlüğüm olmadı. Neredeyse bütün orta okul, lise ve de üniversite yıllarımın bir kısmı, en büyük boy açık mavi bir Eastpak ile geçti diyim siz anlayın. Annem çok kızıyordu bu halime ama işte yapacak bir şey yok :)

Asos'dan, bu yukarıdaki çantayı pek bir beğendim ama alayım mı almayayım mı, emin olamıyorum. Onbeş gün önce aldığım çantadan sonra, bunu da alırsam, olayın bokunu çıkarmış gibi olmaktan çekiniyorum. Yıllar boyunca sen tek tük al, son iki haftada iki tane birden al. Bana kalırsa, yeniliklere açık bir kişiliğim var. Bu, ondan dolayı.....Keşke, herkes benim gibi düşünse.

Bir duvar kağıdı sadece bir duvar kağıdı mıdır?

Chateau 66


Bir odanın duvarlarını -hatta tek bir duvarını bile- duvar kağıdı ile kaplamanın üzerimde ne ölçüde klostrofobik duygular uyandıracağını tam olarak anlatabileceğimi sanmıyorum. Nefes alamamak, hapsolmak, kaçamamak, duvarları balyozla kırmak istemek, SOS çağrısı....bunların hepsinden ortaya karışık. Abartmıyorum, gerçekten öyle.

Peki bunları diyen bir insanı duvar kağıdı almaya iten şey nedir? Cevap veriyorum: Nama Rococo şahaserleri. El yapımı bu duvar kağıtlarını, duvar kağıdı olarak değil, sanat eseri olarak aldım. Çerçeveletip duvarıma astım. Süper oldu. Yaşasın!


French Dot